KARL MARX
19. yüzyılda yaşamış, 5 Mayıs 1818’de Almanya  doğumlu  filozof. Filozofluğunun yanında tarihçi, sosyolog ve iksitisatçıdır. Üniversite döneminde Hegel felsefesini çıkış noktası yapıp Hegel’den etkilenmiştir.  Düşüncelerimizi, bilincimizi toplumdaki maddi yaşam koşullarımızın belirlediğini savunur. Bu noktada  Hegel’in düşüncesinden ayrılır. Toplumu alt yapı ve üst yapı diye ikiye ayırır. Üst yapı yasalar, din, ahlak, sanat felsefe ve bilimden oluşur. Alt yapıyı ise maddi ve toplumsal ilişkiler oluşturur demiştir.  Maddi koşullar toplumdaki düşünceyi ve fikri taşımaktadır. Bir toplumun üst yapısı alt yapısını taşımaktadır.  Bir toplumdaki üretim biçimi oradaki politik ve ideolojik ilişkileri belirler. Marks’a göre tarihin her evresinde toplumun iki güçlü sınıfı arasında çelişki bulunur. Kendi zamanında, burjuva ve kapitalistler olarak adlandırmış, kapitalistler ile işçiler arasında sınıf ayrımı görmüştür. Yani üretim araçlarına sahip olanlar ile olmayanlar arasında.  Kapitalist sistemde  işçi başkasına çalışmaktadır. Kendi emeğine kendisine yabancılaşır ve kendine olan değerini kaybeder.  İşçi aslında bir başka toplumsal sınıf  için köle gibi çalışır. 1850 yıllarında Avrupa’da durum  böyledir . Çocukların, loğusa kadınların bile çalışmak zorunda kaldığı, ücretlerin çok kötü olduğu hatta bazen ucuz  içki ile ödendiği, kadınların fahişe olarak çalışmak zorunda kaldığı ve de burjuva sınıfı çocukları refah içinde yaşarken  işçi sınıfının bu denli rezil olması   Marks’ı oldukça rahatsız etti ve 1848’de Komünist Manifesto’yu yayımladı. Komünist Manifesto,  proletaryanın burjuva düzenini ve üretim araçlarını bir devrimle ortadan kaldırarak sınıfsız bir toplum düzenini gerçekleştirmesi gerektiğini söyler.  Pembe kapaklı olan baskısı Türkiye'de "komünist" sözcüğünün kullanımının sakıncalı sayıldığı dönemde  “Pembe Kitap” olarak anılmıştır. Giriş bölümünde, komünizm bütün Avrupa’nın korktuğu bir hayalete benzetilir. Cümle şöyledir;  “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor,  Komünizm hayaleti.” Günümüzde de hala insanlık dışı koşullarda yaşayanlar devam etmekte. Kapitalistlerin giderek zenginleşmesini sağlayan üretimler  yapmaktadır  işçi sınıfı. Kapitalizm,  aslında işçinin yarattığı bir değere el koymaktır.  Marks bunu sömürü diye dile getirir. Marks’a göre kapitalist üretim biçimi kendi içinde çelişkiliydi. Çünkü akıldan yoksun bir sistemdi.  Marks proleterlerin baş kaldıracağına ve kazanacağına inanıyordu. Ancak bu hem gerçekleşti hem de gerçekleşmedi. Şu bir gerçektir ki, Sosyalizm bazı toplumlarda daha insancıl bir toplum oluşturmayı başarmıştır.  
Marksizm, Marks’ın görüş ve öğretilerinin sistemidir. Toplumsal ilişkilerin, bu ilişkilerin yaratıcısı ve aktörü
olan insan tarafından kavranabileceğine ilişkin en kapsamlı ideadır. Doğada ve tarihte belirleyici olan süreçlerin , kendi içlerindeki karşıtlık yoluyla oluştuğunu ve bütün olayların bu maddi ilişkilerle açıklanması gerektiğini savunan felsefe görüşüne  “Diyalektik Materyalizm” denir.  Marksizm ise bu görüşü temel alarak ortaya çıkmış, insanın özgürleşmesi ile ilgili düşünce sistemidir.  Bir kişi tüketeceğinden fazlasının üretiminde emek gücünü harcadığı durumlarda sömürülmektedir. Sömürü, sınıflı her toplumun ortak özelliği olmuştur.  İşçi, üretim araçlarının mülkiyetine sahip olmadığından aç kalmamak için kapitalist sömürü  içinde çalışmak zorundadır. Gönüllü gibi görünse de, kapitalistler tarafından bir özgürlük olarak adlandırılsa da işçi çalışmak veya açlıktan ölmek arasında seçim yapmak durumundadır. Marksizm ayrıca kapitalist üretim biçimi yüzünden yaşanan yabancılaşma sürecine de dikkat çeker. Üretim araçlarıyla olan ilişkilerine göre sosyal sınıfların gerçekleştiğini belirtir. 

Kaynak:
Sofie’nin  Dünyası / Jostein Gaarder
KARL MARKS Marksizmin Bir Açıklaması ve Kısa Bir Biyografik Özeti / Eriş Yayınları
Sinem Doğan / Her Şeyin Özü Maddedir (Makale)
Marksizm ve Hukuk / Dr. Onur Karahanoğulları Ankara Ünv. Siyasi Bilimler Fak.

metin
Published:

metin

Published:

Creative Fields